Hayat, bizi bazen o kadar ustaca durdurur ki, fark etmeden en derin anılarımıza dokunur. Geçtiğimiz günlerde dostlarla bir akşam yemeğinde, kahkahaların ve sıcak sohbetin arasında bir arkadaşımız garsondan kâğıt kalem istedi. O basit hareketle ve devamındaki sürprizleri ile o masada aniden bir şeyler değişti. Yalnızca sohbet eden insanlar değil, birbirine kök salan, dalları farklı yönlere uzanan hayat hikayeleriydik artık. Kaleme dökülen birkaç kelime, masaya bırakılan o kağıt parçası, aslında bir aynaydı: birbirimize, kendimize ve hayata tutulmuş bir ayna. Şimdi o kağıt, defterimin arasında sessizce duruyor; bana insan ilişkilerinin karmaşık, ama bir o kadar da büyülü doğasını hatırlatıyor.
Hayatta bazı anlar vardır; yüzeyde sıradan görünür ama içlerinde derin anlamlar saklar. Yeter ki görebilmeyi bil… İşte ertesi gün ofiste, arkadaşımın masasındaki saksıda duran çiçeği budadığını gördüğüm an da böyleydi. O anda, sanki bir şey beni durdurup düşündürdü. Budanan o dal, dışarıdan bakıldığında sert, hatta acımasız bir müdahale gibi görünebilir. Ama doğa, bu kesintinin aslında bir yenilenme olduğunu anlatır. Dalın eksildiği her yerde, yeni bir filiz için alan açılır. Belki daha güçlü, daha sağlam bir dal...
Budama, yalnızca doğanın değil, hayatın da bir metaforudur. Hayatta karşılaştığımız zorluklar, kayıplar ve bitişler, çoğu zaman bizi durdurur. Bir dostluğun sona ermesi, bir ilişkinin bitişi ya da büyük bir hayal kırıklığı… İlk başta her şey keskin, eksik ve anlamsız gelir. Ancak bu kesintiler, içimizde saklı olan potansiyelin filizlenmesine fırsat verir. Tıpkı toprağa düşen bir yaprağın, çürüyerek kökleri beslemesi gibi...
Tarihte de bunun örnekleri sayısızdır. Tolstoy’un krizleri, Dostoyevski’nin sürgün yılları, Virginia Woolf’un içsel çalkantıları... Hepsi, büyük eserlerin kök saldığı birer karanlıktı. İnsan, en çok acısının içine baktığında büyür. Budanan bir dalın köklere verdiği güç gibi, acı da bizi güçlendirir, derinleştirir.
Hayatın sunduğu bu döngüyü anlayabilmek, sabır ve farkındalık ister. Acıyı reddetmek yerine onu kabul etmek, o karanlıkta kök salmanın cesaretini göstermek... Çünkü doğa bize hep aynı mesajı fısıldar: Yeniden doğuş, ancak bir şeylerin eksilmesiyle mümkün olur.
Bir sonraki kayıp anında, bu döngüyü hatırla. Köklerin karanlıkta güçlenir, ama filizlerin ışığa ulaşır. Her şey zamanla, sabırla, farkındalıkla şekillenir. Budanan her dal, yalnızca yeni bir başlangıcın işaretidir. Hayatın derinliklerinde, yenilenen dallarımızla buluşmak dileğiyle…
Sevgilerimle,