Yeni bir yılın ilk günü, çoğu insanın aynada kendine yeni sözler verdiği, hayaller kurduğu ve hayatında değişimler yapmak üzere kolları sıvadığı bir zamandır. Ancak şunu sormak gerekir: Değişim gerçekten ne zaman başlar? Bu sorunun yanıtı, takvim yapraklarının değişiminde değil, zihinlerimizin ve kalplerimizin yenilenmesindedir. Felsefemizi, bakış açımızı ve hayata dair önceliklerimizi sorgulamadıkça, yaşadıklarımız bir döngüye dönüşür; yeni yıl, yalnızca eskimiş bir hikâyenin yeni bir sahnesi olur. Oysa ki, yeni bir yıla yeni bir felsefe ile başlamak, geçmişten kopmak değil, geçmişle bilinçli bir bağ kurarak geleceğe bakmak demektir.
Hayat, yalnızca zamandan ibaret değildir; onun anlamı, bizim ona kattığımız derinlikte ve farkındalıkta gizlidir. Peki ya kendi hayatımızın derinliğini ne kadar keşfettik? Eğer kendimizi tekrar eden rutinlere sıkışmış hissediyorsak, belki de "aynı günü yeniden yaşamak" sendromunun pençesindeyizdir. Her sabah uyandığımızda, günü bir öncekiyle karıştırıyorsak, hayatımızın sıradanlaşmasına izin veriyoruz demektir. Oysa yaşam, farkındalıkla ve bilinçle şekillenir. Yeni bir yıl, bu farkındalığı inşa etmek için eşsiz bir fırsattır.
Felsefeyi değiştirmek ne demek? Bu, basit bir "pozitif düşünce" pratiğinden fazlasıdır. Felsefe değiştirmek, kendimize cesur sorular sormakla başlar: "Neden hep aynı yerde tıkanıyorum?", "Neden bazı hayallerim gerçekleşmiyor?", "Mutluluğu neden hep yanlış yerlerde arıyorum?" Bu soruların peşine düştüğümüzde, karşımıza çıkan cevaplar hayatımızın anahtarlarını elimize teslim eder. Bu anahtarlar, yalnızca yeni kapıları açmakla kalmaz; aynı zamanda eski alışkanlıkları, korkuları ve önyargıları geride bırakmamıza yardımcı olur. Belki de "mutluluk" dediğimiz şey, her zaman sahip olduklarımızla yetinmeyi öğrenmekte gizlidir; ya da asıl özgürlük, elimizdekilere sımsıkı sarılmayı bırakıp yeni deneyimlere kucak açmakta.
Hayata farklı bir perspektifle bakmaya başladığımızda, karşımıza çıkan senaryolar da değişir. Bu senaryolar, her zaman "daha iyi" olmayabilir; bazen zorlu, bazen karmaşık, ama her zaman öğretici olurlar. Değişim, konfor alanından çıkmayı gerektirir ve bu da bizi kendimizle yüzleştirir. Ancak unutulmamalıdır ki, büyüme ve derinleşme, tam da bu yüzleşme anlarında gerçekleşir. Yaşam, keşfetmeyi, deneyimlemeyi ve kendimizi aşmayı gerektirir.
Belki de yaşamın en büyük ironisi, onun sırrını çözmek için sürekli kendimize dönmek zorunda olmamızdır. İnsan, dış dünyada başarı ve mutluluk ararken, iç dünyasının bir bilmecesiyle karşı karşıya olduğunu fark eder. İşte bu farkındalık, yeni yılın başlangıcında yapılacak en değerli keşiftir: Kendi içimize bakmak, korkularımızı, arzularımızı ve potansiyelimizi anlamaya çalışmak. Çünkü yaşam, çözülecek bir sorun değil; hissedilecek, yaşanacak ve derinleştirilecek bir deneyimdir.
Yeni yıl, bize "yeterince iyi" olanı yeniden tanımlama şansı verir. Bu yıl, alışkanlıklarımızın bizi nasıl şekillendirdiğini sorgulayıp, ihtiyaçlarımızı yeniden gözden geçirelim. Her sabah uyandığımızda kendimize şunu hatırlatalım: "Bugün geçmişin gölgesi mi, yoksa geleceğin ışığı mı olacağım?" Eğer bu soruya samimiyetle cevap verirsek, her yeni gün bir öncekinin tekrarından çok daha fazlası olacaktır. Değişim, bizim onu karşılama cesaretimizde saklıdır. Ancak asıl mesele şudur: Değişim cesareti göstermek, bizi gerçekten neyin beklediğini bilmediğimiz bir yola çıkmayı kabullenmek demektir. Ve belki de bu yıl, hayata dair yazacağımız en önemli soru şudur: "Kendi hikâyemin kahramanı olmaya ne kadar hazırım?" Bu soru, sadece bireysel kaderimizi değil, kolektif geleceğimizi de şekillendirecek en güçlü sorudur. Çünkü sonunda, yaşam dediğimiz bu karmaşık dokunun her ipliği, bizim cesaretimizle yeniden örülür.
Sevgilerimle,