Bırakın Kaybolun!

post-title

 

Resti çekiyorum arkadaş!

Neye mi?

Yandex’e…

Hoş… Onun ne suçu var diyeceksiniz…

Haklısınız; ne Yandex, ne de Google Maps…

Hepsi…

Daha doğrusu hiçbiri...

Sizin anlayacağınız benim bu navigasyon olayından sıdkım sıyrıldı.

Artık yirmi metre sonra nereden sapacağımı, nereye döneceğimi bilmek istemiyorum!

Ben yolları hissetmek, sokakları keşfetmek ve canım nereden gitmek isterse oradan gitmek istiyorum.

Hatta baktım olmuyor, şöyle güzelce bir U dönüşü yapıp, gittiğim yoldan vazgeçmek istiyorum.

Özgürlük dediğin de bu değil mi zaten?

Sanki navigasyonun kölesi olmuş vaziyetteyiz.

Biliyorum, çoğumuz oldukça yoğun kullanıyoruz.

Ya ben?

Neredeyse markete giderken bile elim navigasyona gider olmuştu. Arabaya biner binmez, kontağı çevirir ve hemen o meşhur uygulamayı açıp, “En kestirme yol hangisi? Kaç dakikada varırım?” diye acele acele telefonu tuşlardım.

Hangisi daha kestirme, hangisi açık, hangisi daha hızlı… Her şeyi önceden hesaplıyordum hesaplamasına ama sadece

hesapladığım kadarıyla deneyimlemiş oluyordum.

İşte bunun farkında değildim...

Bravo bana!

İtiraf edeyim;

En çok şu süre meselesine takılıyor(-um)dum. Gideceğim yere kaçta varacağım bilgisi zihnimi en çok kurcalayan kısımdı... Gözümün önünde bir tahmini varış saati belirdiğinde, ister istemez o saate odaklanıyor ve içinde bulunduğum anı tümüyle yok sayıyordum.

Ama ya o an?

Ya yolculuğun kendisi?

O sırada gözümün önünde uzanan manzara?

İşte tüm bunları kaçırıyordum.

İnsan kendi hayatını bu kadar otomatiğe bağlar mı?

-Bağlaaaar!

Ama sonra fark ettim ki bu işin büyüsü iyice kaçıyor.

Biliyor musunuz, bence bu denli planlı olmak insanın ruhundan bir şeyleri alıp götürüyor.

Hayatlarımız zaten bolca plan ve program arasında geçip gidiyor. Bunun üzerine bir de her zamanki gittiğimiz geldiğimiz yolu planlı hale getirdiğimizde, yaşamın o küçük boşluklarından uzaklaştığımı hissediyorum.

Hoş…

Şehirde yaşam söz konusu olduğunda trafiği planlı kullanmanın getirisi yadsınamaz ama her yere de bu stresi taşımanın bir manası yok!

Olmamalı…

Her durak, her sapak; aslında birer hayat molası gibi. Ama biz onları görmüyoruz, çünkü gözümüz hep varacağımız
yerde!

Halbuki, yolun keyfini çıkarmak diye bir şey var…

Yolu hissetmek...

Uzunluğunu, kısalığını, kalabalıklığını hissederek yaşamak istiyorum.

Görmezden gelmeksizin…

Duyarsızlaşmadan…

Herkes trafikten şikayet eder ya, ben trafikte bile bir şeyler keşfedebilmeye niyet ettiğim bir dönemden geçiyorum. “Bu
durakta kimler duruyor? Hangi hikayeler yaşanıyor?” diye düşünüp hayal kurmak istiyorum.

Ah, bir şey daha: Bildiğim yollardan gitmek yok!

Kendime yeni rotalar çizip, kaybolmayı göze alarak ilerlemek istiyorum. Çünkü kaybolmanın bile bir keyfi olabilir.

Neden olmasın?

Gideceğim zamanı ve yolu bildiğimde yolculuğa dair merakım iyiden iyiye azalacak diye endişe ediyorum.

İşte bunlar yüzden navigasyonu bir iki gündür hayatımdan çıkardım.

Ne kadar süre böyle gider bilmiyorum ama yeni yollar keşfediyor muyum?
-Evet!

En azından kendi kendime karar veriyor olduğumu bilmek bile güzel.

Yanlış bir yola girdiğim, “Eyvah!” dediğim anlar da olmuyor değil ama bunu da işin eğlencesi olarak yorumlamayı
seçiyorum. Çünkü bazen yanlış yollar sizi beklenmedik güzelliklere çıkarabilir.

Eskiden hep; "Bir an önce varayım" derdim.

Hayat bir yolculuksa, o zaman neden bu yolculuğu aceleye getirelim ki?

Bir sonraki sapağa gelmeden önce yolu göz ucuyla süzmek, “Burası mı doğru yol?” diye iç sesinize danışmak harika bir duygu.

Ve en güzeli, istediğiniz gibi dönmek, bazen durmak, bazen de yeniden yola çıkmak…

Maharet yolculukta dedikleri bu olsa gerek!

Navigasyonla hayat ne kadar da benzer aslında, değil mi?

Her şeyi planladığımızda, kendimizi o plana mahkum ediyoruz.

Hayatın size fısıldadığı küçük sürprizleri duymaz hale geliyoruz.

O yüzden navigasyonu kapatmayı bir metafor olarak düşünebilirsiniz.

Planlar, programlar, yapılacaklar listesi… Bunların hayatın zevkini gölgede bırakmasına izin vermeyelim.

Navigasyonu kapatmayı denediğimde fark ettim ki, aslında kaybolmaktan korkmamız gerekmiyor.

Bırakın kaybolun!

Çünkü o kaybolma anlarında, kendinize ve hayata dair birçok şeyi keşfedebilme imkanı yaratıyoruz.

Ah, bir de yanınıza yol arkadaşları alın.

Yol arkadaşlığı da başka bir keşif...

Belki onlar size hiç beklemediğiniz yeni bir yön gösterecekler.

O yüzden size de tavsiyem: Arada bir navigasyonu kapatın.

Yoldan sapın. Kendi yolunuzu bulmaya çalışın.

Kaybolursanız panik yapmayın; en güzel keşifler hep kaybolduğunuz yerlerde başlar.

Hadi, şimdi arabaya binin, navigasyonu açmayın ve sadece gidin.

Bakalım, yirmi metre sonra gerçekten sağa mı döneceksiniz?

Yoksa özgürlüğün tadını mı çıkaracaksınız? 

Sevgilerimle,

E-Bülten

Aboneliği