Sabahları sessizliğe ve içimize dönmek için en güzel zaman. Güneş daha doğmadan, yeni başlayan günü karşılamak ve hayat bizi oraya buraya çekiştirmeden, kendimizle bir başbaşa kalmak adına…
Bir hissin peşinden sürüklenmek adına…
Veya bir hissin peşinden gitmek…
Kovalamadan, acele etmeden
Anda kalabilmek adına…
Sabahın erken saatleri işte bu yüzden büyülü…
Zaman yavaş,
Akreple, yelkovan yavaş…
O kadar dingin ki
Kendini, kendinde nerede istersen yakalayıp, durdurup
Şöyle bir bakabilirsin…
İster yakında, ister uzakta...
Bense kendimi çocukluğumda buldum.
Yalan ile ilk tanıştığım günde…
Zannediyorum kendimle olabilmeyi iç güdüsel olarak çok başlarda çözmüştüm.
Bana o zamanalar sorsalar…
Arkadaşlarınla mı oynamak istersin, kendinle mi…
Cevap çoğu zaman benim için değişmezdi…
Yine öylesi günlerden birinde,
Annem bana yemem için güzel bir sandviç yapmıştı.
Benimse yemek ile aram pek iyi değildi.
O kadar iyi değildi ki
O an hemen ondan kurtulmak istedim ve camdan, bahçemize attım.
Bu yaptığımda hayli yaşım ufaktı.
Söylediğim yalanın, oynadığım bu gerçek oyunun,
Foyamı hemen ortaya çıkarabileceğini hesaba katacak yaşta değildim.
Ama aynı zamanda -o zamanlar bilmesem de- öğrenme anlarından birini deneyimliyordum.
Annem yanıma gelip,
Benimle konuşmak istediğinde bana, bugün hala sahip olduğum bir doğruyu öğretmişti.
Yalan söylemenin acısı yakalandığında çıkan acı değildi.
Yalan söylemiş olmanın acısı, güveni zedelediğini fark ettiğinde duyduğun acıydı.
Hala cebimde taşıyorum bu anıyı ve bu anıya ilişkin biriktirdirdiğim diğer herşeyi…
Gün içerisinde o kadar çok habere maruz kalıyoruz ki
İzlememeyi, uzak durmayı tercih edenlerimiz dahi bundan kaçamıyor.
Özellikle anneliği tadan arkadaşlarım için bunun daha zor olduğunu biliyorum.
Günün önemli bir zaman dilimini ofislerde, plazalarda geçirirken bebeklerine nasıl bir anne olacaklarına dair endişe duyduklarını...
Kendilerini yetersiz hissettikleri zamanlar olduğunu...
AMA (!)
Yakın çevremdeki arkadaşlarıma, iş arkadaşlarıma söylediğimi burada tekrar etmek istiyorum.
Bir bebeğe, bir çocuğa verebileceğiniz en önemli şey sevgi…
Ona sevmeyi ve sevilmeyi öğretebilmek…
Göreceksiniz ki
Sevgiyle doğan, sevgiyle büyüyen
Ne zarar verir ne de zarar görür…
Hayatın getirdikleri bir dalga gibi gelir ve gider…
Yalanı merak etmez, ihtiyaç da duymaz.
Zaten yalan olmadı mı çoğu şey de kendiliğinden hallolur...
Annem bunu biliyordu.
Ben de biliyorum...
Bizler, büyük çocuklar olarak
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu saptamakta şaşırdığımızda belki de kendimize dönüp içimizdekine bir kulak versek hiç de fena olmaz…
Çünkü bunlar zaten bildiğimiz şeyler…
Hepsini anaokulunda öğrenmedik mi?
Sevgilerimle,