“Gençken potansiyeliniz sonsuzdur. Gençken her şeyi yapabilirsiniz. Einstein olabilirsiniz. DiMaggio olabilirsiniz. Sonra öyle bir yaşa gelirsiniz ki, ne olabileceğiniz yerini ne olduğunuza bırakır.
Einstein değildiniz.
Hiçbir şey değildiniz.
İşte bu kötü bir an.”
Filozof William James, bu sözleri 1800’lerin sonunda, yayınlanmış ilk psikolojik ders kitabında kaleme almıştır.
2000lerin başında bu sözler, Charlie Kaufman tarafından tozlu raflardan çıkarılmış ve Tehlikeli Aklın İtirafları filminin açılış sahnesine ilham olmuştur.
James’in işaret ettiği nokta, potansiyelimizi gerçekleştirmememizin nedeninin potansiyelimizi gerçekleştirme alışkanlığımızın olmaması durumudur.
Peki, bu doğru mu?
Potansiyelimizi gerçekleştirme alışkanlığımız gerçekten de yok mu?
Veya bu önermeyi biraz daha makul hale getirmeyi deneyecek olursak…
Neden potansiyelimizi gerçekleştirmekte -çoğu zaman- güçlük çekebiliyoruz?
Eminim ki herkesin kendine göre sebepleri var...
Ama kesin olarak şunu söyleyebilirim ki bu hayatta her birimizin tek bir şansı var.
Ve bu şansın, neredeyse üçte bir gibi hayli büyük bir dilimini uyuyarak geçiriyoruz, geçirmiş olacağız.
Mesele, bundan arta kalan kısımda ne yaptığımız ile doğrudan alakalı…
Zamansızlıktan yakınıyoruz,
Yakınıyoruz da…
Kalan üçte iki bizim.
Cepte yani!
Bunu neden görmüyor ve görünür kılmıyoruz?
Zamansızlık bahanesi, benim lügatımda geçer akçe olmaktan çıkalı bir süre oldu.
Aldığım, birbirine benzeyen, eğitimlerden sadece biriydi.
Bu sebeple çok da iştahlı dinler vaziyette değildim.
Ama eğitmen öyle bir cümle kurdu ki o gün bugündür unutmadım:
-Zamansızlıktan yakınanlara harika bir cevabım var, dedi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün de Kurtuluş Savaşı’nı verirken 24 saati vardı, bugün bizim de…”
Bu cümleyi zaman zaman kendime hatırlatma ihtiyacı duysam da aklımda bir hayli yer etmiş durumda olduğunun farkındayım.
Zaman, göreceli…
Hem hayatlarımıza dahasını sığdıracak kadar geniş,
Hem de hızlıca geçip gidecek kadar nankör…
Bir yerlerden bir yerlere koşuştururken kendime nazikçe -dur, demenin yollarını aşındırıyorum bu sıralar…
Kimilerinde yarım yarım var olacağıma,
Olduğum yerde tam olmayı öğrenmenin keyfini sürüyorum…
Enerjimizi doğru şeylere, doğru kişilere harcamak kendimize yapacağımız en büyük iyilik…
Velhasıl,
Gencim, güzelim deme…
Bir bakarsın ki zaman seni kendinden almış, uzaklarda bir yerlerde öylece bırakmış…
“Güçlü ol, nazik ol, özgür ol. Kendinle gurur duymanı sağlayacak şeyler yap.
Etrafını iyi niyetli insanlarla çevrele ve bunun tam tersini yapan insanlarla arana mesafe koy. Dürüst ol ama insanların nezaketinden ve yumuşak kalbinden faydalanmasına izin verme. Kendine ve yolcuğuna inan. Kendine karşı iyi ol.
Kendin olduğun için özür dileme.
Kusurlarını kucakla.
İnsanların hayatından çıkabileceğini ve bunun bir sorun olmadığını kabul et. Her başarını kutla ve başarısızlıklarından da ders çikar. Ve en önemlisi, asla ve asla hiçbir şeyin olmakta olduğun kişinin önüne geçmesine izin verme. Büyümeye devam et. Harika ilerliyorsun.” (Anonim)
Sevgilerimle,