Geç Bunları

post-title

Eminim siz de defalarca şahit olmuşsunuzdur;

Özellikle dar çevrelerde, bir söylenti çıktığında, üzerine bir de konu ilgi çekmeye müsait bir konu ise, o haber kolaylıkla yayılır.

Böylesi durumlarda, söylentinin muhatabının yapacağı en akıllıca iş, şüphesiz ki, bunu tiye almak olmalıdır.

Fıkra bu ya(!)

Bir Hıristiyan köyü…

Aman teşbihte hata olmasın…

Sağır ve dilsiz zavallı bir kız varmış. Herkes ona yardımcı olma çabasında iken bir gün öyle bir gelişme oluyor ki bütün köy şaşkına dönüyor. Kızın hamile olması yetmezmiş gibi, babasının da köyün papazı olduğu söylentisi ortalığa yayılıveriyor… Zavallı papaz, ne denli öfke ile karşı çıkmış olsa da kimsecikleri kendine inandıramıyor. Ömrünün devamını bu söylentinin ağırlığı ile geçiriyor. Aradan yıllar geçiyor, derdini anlatamayan papaz öbür dünyaya göçüyor. Göçer göçmez Tanrı’nın huzuruna çıkmak istiyor. Dileği kabul oluyor ve Tanrı ile bir araya geliyor. İçtenlikle yakınıyor:

“Ey ulu Tanrım! Benim gibi günahsız bir kişinin, bir gerçek ve dürüst bir Hıristiyan’ın, bu fiili yapmadığını bildiğin halde, nasıl olur da müdahale edip, gerçeği ortaya çıkarmadın?”

Tanrı açıklama yapıyor:

“Sana nasıl yardım edecektim? Ben bu insanlara Meryem ile aramda hiçbir yakınlık olmadığını, İsa’nın ise babası olmadığımı iki bin yıldır anlatamadım!”

Çok sevdiğim, saygı duyduğum Hıristiyan dostlarım var, kimsenin sınırlarına dokunmak dahi istemem.

Jean Paul fıkranın nasıl olması gerektiğini, çok kısaca şöyle özetler:

“Kısa oluş, fıkranın ruhu ve vücududur.”

E tabi, fıkrayı dinleyenler (okuyanlar) şakadan anlamazlarsa, şaka ‘kaka’ olabilir.

Bununla beraber anlatım da boşa gidebilir.

Bu sevimsiz bir sonuç olurdu.

Bu sebeple, Paul’un dediği gibi yapıyorum ve fıkranın ruhuna ve vücuduna odağı geri çekerek,

Her söylenenin, her gösterilenin kurbanı da, kurban edileni de olmamak lazım diyorum.

Duymadığım,

Görmediğim,

Hatta bazen duyup da gördüğüme bile…

Şüphe ile bakarım.

Sorarım,

Soruştururum,

Beni ilgilendiriyor mu, diye bir tartarım…

Zaten çoğu zaman da beni ilgilendirmez…

Ve konu böylece kendiliğinden kapanır zaten.

En güzeli, önüne bakmak bu hayatta…

Ne diyordu Orhan Veli;

“Geç bunları,

Anam, babam geç bunları,

Bir kalemde,

Bilirim ben yaptığımı.”

Sade ve sadece kendi kapımızın önünü süpürdüğümüz, değerli ve biricik hayatlarımıza…

Sevgilerimle,

E-Bülten

Aboneliği