Asırlar öncesinde Miletli Thales’e sormuşlar: “Sana göre dünyada biricik, devamlı olan şey nedir?”
“Ümit” diye cevap vermiş filozof:
“Zira bizi en son bırakan budur.”
İstanbul muazzam bir etkinliğe ev sahibeliği yaptı. Ben de bu etkinlikte yer aldım ve birbirinden güzel insanlarla sohbet etme şansını yakaladım. Birbirini dinleyen, birbirine zaman tanıyan ve birbirini kucaklayan bir kalabalıktan daha güzel ne olabilir, diye düşünerek ana sıkı sıkıya sarıldım.
Yine bu etkinlik kapsamında tüyleri diken diken edecek, dönüm noktası niteliği taşıyan yaşam öykülerine de tanıklık ettim. Kulaktan dolma değil, hikayeler; canıyla, kanıyla karşımda hayat buluyordu. Kalbimi, ruhumla duymaya, açtım. Zaman zaman boğazım düğümlendi.
Dinlemekte bile zorlandığım anlarda, insanın yeri geldiğinde ne kadar güçlü olabileceği mucizesiyle ruhumu salondaki bedenime tekrar tekrar çağırdım.
Zor ve zor olmayan arasında gidip geliyordum…
Ama anda buluşmak için anda buluşmak yetiyordu.
Salondan çıktığımda kısa kritiklerle kendi aramızda olan bitenin yorumunu getirdik.
Getirdik de…
Ne zaman ki arabama bindim…
Ne zaman ki kendimle baş başa kaldım… İçimi bir huzur kapladı.
Şükürler olsun ki böylesine sancılı tecrübelerim olmamamıştı (henüz!), diye iç geçirdim.
Şükürler olsun'du…
Gerçi benim de kendime göre hikayelerim vardı. İyi ki de vardı! O hikayeler olmadan, duyduklarım zihnimde hiçbir şeyle bağ kuramayacaktı. Ne anlatılanın kıymeti kalacaktı, ne de orada bulunmanın…
O kalabalık içinde sadece bir seyirci olacaktım.
İşte bir şükür daha!
'Sadece bir seyirci' değildim. Kendi hayatımın seyircisi olmadığım gibi, anlatılanları da bir seyirci gibi dinlemiyordum.
İçselleştiriyordum...
Yaşamı sıradan bir şekilde yaşamıyordum. Yaşamayı ciddiye alıyordum.
Ciddiye alıyorum…
Daha neler bekliyor beni, diye bir iç daha geçirdim sonra…
O güzel hissi tarif etmem mümkün değil.
İnsanın içinde filizlenen ümitlerden daha güçlüsü olduğuna inanmıyorum.
İnsan yaşanmışlıklarıyla zenginleşiyor. Yaşadıklarının içinden geçmesiyle pişiyor…
Seyirciler arasında eminim ki benim gibi ilham alan daha bir çok kişi olmuştur.
Umuyorum ki olmuştur…
Yoksa her ihtimali deneyimlemek için bir ömürlerimiz çok kısa.
Birbirimize ışık tutacak hikayeleri sesli bir şekilde dile getirmemiz lazım.
Yaşadıklarımızın esiri olmadan bizi bekleyene kucağımızı açmak lazım.
Tarihçi Peter Gay’in de ümit ile ilgili bir sözü var; “Ümit azaldıkça, geçmişle ilgili heves artar.”
Ümidimizi yeşertelim… Yeşertelim ki yeni hikayelerin peşinden gidebilelim...
Yaşanmışlıklarımıza!
Sevgilerimle,