19. yüzyılda, Fransız ressamlarından Eugéne Delacroix Paris’te bir resim sergisi açar. Sergiyi ziyarete gelen bir misafir, daha sonraları çizmeyi aşma deyiminin doğumuna ilham olacak olan şövalye tablosunun önünde uzunca bir vakit geçirir. Nihayetinde beğenmediğini belirten bir ifade ile başını iki yana doğru sallar. Bu ana şahit olan ressam Delacroix ziyaretçinin yanına gelerek;
-Bu tablo ile ilgilendiğinizi fark ediyorum, der.
-Evet. Ancak, şövalyenin çizmesindeki körük kıvrımlarında hatalar var, diye sohbete devam eder.
-Peki, nasıl anladınız bunu?
-Ben kunduracıyım, çizme dikerim. İşim bu…
Kunduracının yaptığı kritiği haklı bulan Delacroix boyalarını getirir ve kunduracının uyardığı şekilde çizmenin fırça darbelerini yeniden düzenler. Resmin aldığı son halin içine sinmesi üzerine ressam memnuniyetini, teşekkürleriyle, kunduracıya sunar.
Fakat, kunduracı tabloyu terk etmez. Bu kez de şövalyenin pantolon ve kemeri hakkında serzenişte bulunur. Bunun üzerine ressam;
-Sen kunduracısın, çizmeden yukarı çıkma!” diyerek ziyaretçiye haddini bildirir.
Ayıbın sahibi, ayıbı icra edendir. Buna dikkat çekmek, hatta gerekiyorsa ayıbı parmakla göstermek ayıp değildir. Buna müsaade etmemek de ayıp değildir. Kişisel haklarımızı ve değerlerimizi korumak sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturur.
Bir şeyler olmamış gibi yapmak kadar sahte ve aciz bir davranış modeli olamaz.
Hep birlikte bir kabul edelim; sosyolojik bilgi birikimlerimizle topluma dair saptadığımız her noksan evimizin kapısına kadar dayanmış vaziyette. Kapıdan içeri girmesi ise çizmeyi aşmanın ta kendisi! Herkes dönüp bir kendi bahçesine bakmalı. Ötesine müdahil olmak bize yakışmaz...
Hem, ne oldu?
İnsanı insan yapan muhakeme yeteneğimizden vaz mı geçtik yoksa?
Anlayamıyorum.
Önce güzeli yüceltmekten, iyinin yanında durmaktan vazgeçtik. Sonra alenen oynanan oyunlara seyirci olduk.
Kunduracıya kunduracı olduğunu bir hatırlatmak gerekecek.
Hay hay…
Kimseler bozulmasın.
Okul dönemimde çok sevdiğim bir matematik öğretmenim vardı. Çözüm; problemin içindedir, diyerek derse bakışımı derinden etkilemişti. Az kalsın bana matematiği sevdirecekti… Şimdi şimdi bu satırlarda açığa çıktığını fark ediyorum ki hayata bakış açımı da bir o kadar etkilemiş.
Çok umutsuz değilim.
Problem varsa çözüm de vardır.
Merci beaucoup!
Sevgilerimle,