Adam bir gece rüya görür; upuzun bir kumsalda Tanrı ile beraber yürürken hayatı bir film şeridi gibi sahneleniyordur. Kumsal, hayat yolunun ta kendisidir. Kumsaldaki iki çift ayak izi dikkat çeker. Bir çiftin kendisine ait olduğunu bilir, diğer çiftin ise Tanrı’ya ait olması ona huzur veriyordur. Sükûnet içerisinde iken birden fark eder ki zaman zaman iki çift ayak izi, teke düşüyordur. Bu anlar; en tatsız, en zorlandığı zamanlara denk geliyordur ki bu anlarda yalnız olmak fikri adamın huzuru alıp götürür. Tanrı’ya sorar :
-Tanrım, eğer sana inanırsam her zaman yanımda olacağını, yanı başımda bana eşlik edeceğini söylemiştin. Oysa bakıyorum da kötü zamanlarımda yanımda değilmişsin, bak (!) kumdaki ayak izleri teke düşüyor…
Tanrı gülümseyerek yanıtlar :
-Ben seni çok sevdim ve hiç terk etmedim. Sınandığın dönemlere bir daha bak, ayak izlerinin derinleştiğini göreceksin. O sıralarda ben seni kucağımda taşıyordum…
Bu hikayeyi her okuyuşumda gözlerim dolar. Şuan bu satırlara taşırken de zorlandığımı söylesem yalan olmaz. Hayata güvenmek lazım. Aslında o seni taşır, seni kucaklar. Bilmesen de seninle, oradadır. Desteğe ihtiyaç duyduğun zamanlar olacaktır elbet. Ama hatırla; ayağının altında toprak, ciğerlerinde nefes olduğunu hatırla. Sadece hayatta olmanın, çoktan yetip artması gerektiğini bil. Kendini özgürce yola bırak ve kimseyi sorumlu kılma. Her adımda ölüm olduğu gerçeğini hesaba kat. Dolu dolu yaşa ve asla varoluşunu erteleme. Acele etme. Çünkü acele işe şeytan karışır. Bunun anlamı oldukça basittir; hız seni kendinden saptırır. Şeytan diye imgelenen kendinden ayrı düşmektir aslında. Kendinden ayrı düşmemek önemlidir. Zamanında kendinle ilişki kurmak da. Kuralları vaktinden önce oluşturma, oluşturma ki hakikati konuşmanın haysiyetini taşıyabil. Her ne yapıyorsan ona dönüşecek kadar onun içinde ol. Ve yaşa, yaşadım diyebilmek için yaşa.
Mozart’ın da dediği gibi;
-Her koşulda devam etmek gerek. Çünkü her gün iyi bir gün.
Sevgilerimle,