Bu hafta sonu yeni bir yazar tanıdım. Yazar yeni değil, tanışıklığım taze… Kitap şöyle başlıyor; “Öncelikle, bildiğim her şeyi gerçekten anaokulunda mı öğrendim ?Buna hala inanıyor muyum ?
-Her şeyi paylaş.
Adil oyna.
İnsanlara vurma.
Kendi pisliğini temizle.
Birini incitirsen ondan özür dile.
Yemekten önce ellerini yıka.
Sifonu çek.
Dengeli bir hayat yaşa : Her gün biraz öğren, biraz düşün, biraz şarkı söyle, biraz dans et, biraz oyna ve biraz çalış.
Yanındaki ile el ele tutuş ve bir daha ayrılma.
Merak et.
Japon balıkları ölür, hamster’lar da…
Hepsi ölür…
Biz de…”
Arka arka dizilmiş bu dizeleri okumak, insanın içinde bir sıcaklık uyandırıyor ve sanki bir zamanlar için aşina olduğumuz, bilindik bir masumiyete doğru yolculuğa çıkarıyor… Henüz kaybetmemişken, küçük bir çocukken sahip olduğumuz o masumiyete ve aynı zamanda da ironik bir perspektif yaratıyor : Mesela; bu maddelerden herhangi birini alıp, biz yetişkinlere ait süslü cümlelerle yeniden şekillendirerek aile ve iş hayatlarımıza, iç ve dış siyasetimize, hatta dünyamıza uyarlasak; hepsinin gerçekliğini hala koruduğunu görecek ve belki de ne yazık ki artık masum olmayan benliklerimize ayna tutma fırsatı yakalayacağız.‘Ne Biliyorsam Hepsini Anaokulunda Öğrendim’ kitabında Robert Fulghum, hali hazırda zaten bildiğimiz şeyleri bize sade diliyle hatırlatırken, bir yandan da kendi kendimize zorlaştırdığımız yaşamlarımıza -çocukça zihin pratiklerini- reçete ediyor… Gerçi hala… Çocukça davrandığımız olmuyor mu ? Oluyor tabii, olmaz mı (!) Hani… Bir şeyler ardına gizlenirken… Nefesimizi tutarak bulunmamayı arzularken… Saklambaç oyununu sever miydiniz ? Ben pek eğlenmezdim, diye hatırlıyorum. O günlerden, bugünlere baktığımda şunu fark ediyorum ki büyüdükçe bir noktayı es geçiyor gibiyiz; saklanmak kadar bulmak da bulunmak da oyunun bir parçası… Aramayı bırakırsak veya bulunmayacak kadar iyi saklanırsak, vazgeçmek de vazgeçilmek de birer ihtimal haline geliyor. Biz yetişkinlere sesleniyorum : Yenilmeyeceğim hırsıyla oyundan çıkıyorsunuz, yapmayın. Oyunda kalmanın iştahı ile, azimle ve gerektiği gibi oynayın oyununuzu… 'Fair play' dedikleri... Hırs ile azim, niyet nezninde, birbirinden çok farklı yerlere aittir. Yukarıdaki maddeleri hatırlatın kendinize… Sifonu çekmeyi unutmayın, demiştik ya… Bu ve bunun benzeri gibileri, durmadan hatırlatın ve bitirmeden hemen önce;
Kaç yaşında olursanız olun, değişmeyen bir gerçek var ki el ele tutuştuğunuzdan, yanınızdakinden asla ayrılmayın…
*Yaş alırken çocuk kalmama izin veren eşim, Semih Şalhon'a ithafen…
Sevgilerimle,