Eknath Easwaran, Dhammapada çevirisinin girişinde şöyle yazıyor : “ Hayatın gerçekten nasıl olduğu hakkında, bir civcivin yumurtadan çıkmadan önce sahip olduğundan daha fazla bilgimiz yok. Heyecan ve depresyon, talih ve talihsizlik, zevk ve acı, var oluşun bütünü olarak kabul ettiğimiz küçük, özel, korunaklı bir alemdeki fırtınalardır.” -Korunaklı bir alem- tanımlaması her ne kadar bugüne kadar edindiğim düsturlar ile uyuşsa da devamında düşüncelerimde beliren boşlukları doldurmaya eğildikçe ürkütücü bulmuyor da değilim. Geçtiğimiz hafta New York Times, Scientific American reklam-vari bir o kadar da çarğıcı başlıkları ile kafaları kurcaladı. Bir simülasyonda yaşıyor olabilir miydik ? Bunun altını dolduran yığınla fizik bilimi temelli çalışma ve bu çalışmalar sonucu ortaya çıkan makaleler kaynakça görevi görüyordu tabii… Yine buna yakın bir zamanda da arkadaşım ile telefonda konuşurken;
-Bir gün kendimi Truman Show misali bir stüdyoda bulsam hiç şaşırmam, benzeri bir cümle kurdum. Her ne kadar gönlüm, naturel bir gerçeklik kavramına inanmak istese de zihnin, fiziki kuramlarını zorlayan misyonunu da atlamamak gerektiğinin de farkındaydım. Zihnini yönetebilen kişi için zihin, dostların eminim ki en iyisiydi; ancak, bunu başaramayanlarımız için de -belki de- en büyük düşman… Varoluşçuluğun izinden beridir disipliner bir şekilde -üzerine yorumlar, kuramlar türetilen gerçekliğin tam ortasında, bir perspektifiyle de tam dışında olduğumuzu düşünüyorum. Seçim özgürlüğümüz ile, bireysel varoluşçu tavır ile bir gerçeklik yaratmak mümkün. Belki de soru, gerçeğin ne olduğundan ziyade, kimler için geçerli olduğudur… Bugüne kadar birden fazla doğrunun kıyası ile biricik ve kesin kıldığımız ‘gerçek’in olasılıklarını keşfetmeye merak salıyorum. Belki de tanık olduğumuz, Her zihnin yarattığı birer gerçeklik algısından doğan kesişmelerin ürettiği dünya/-lardır…
- Hiçbir şey gerçek değil miydi ?
-Sen gerçektin. Seni izlenmek için bu kadar güzel kılan da buydu.(Truman Show, 1988)
Sevgilerimle,