Mark Twain’in fevkalade bir sözü var; “Başımızı, bilmediklerimiz belaya sokmaz; emin olduğumuz ama aslında doğru olmayan şeyler sokar.” Ne erdemli bir kabul; inanır mısınız ? Bilmediğimiz şeyler var ve dahası, doğrusuna hizmet etmeyen yanlışlar biliyoruz. Bu yanlışlar, bildiğini zannedenlerin kafasını kurcalamaktan başka bir vazife göremiyor maalesef ki. Benim merak etmeden edemediğim ise şu ki, aklını bunlara heba edenlerin, geri kalanını yönetmede nelerini kullandığı ? Bir anlık bir zihinsel prova ile gözümde canlandırdığım; kendi önüne bakmaksızın, etrafına bakanların sürekli taşlara takılıp, düşmekten dolayı bir türlü doğrulamaması… Başarısız insan… Bendeki başarısız insanın tanımı oldukça net; iyi niyetli ve cesaretli olabilmeyi becerememiş olan… İçindeki ‘şeytan’ı susturamamış olan… Hayat seçimlerimizden ibaret… Doğum, bizlere tüm ihtimalleri mümkün kılan bir mucize… Mucize çünkü bu bir kereliğe mahsus değil… Her seçimimizle yeniden doğuyoruz. Her aklımıza düşen ile, her kararımız ile, her konuştuğumuz ile ve tabii ki her sustuğumuz ile… Yeni’nin üzerine bir tuğla daha koyuyoruz. İstikrar ile (-inat ile değil) sürdürdüğümüz ise yeni’nin yegane temel taşı haline geliyor. Mehmet Yılmaz bu hafta köşesinde bizlere Ömer Seyfettin’i anımsattı. Yüksek Ökçeler’i… Bir süreliğine susabilmek adına topuklularımı giyeceğim. Keza; görüp de veya duyup da susmak, benim gibi, hakkını savunan öğretilerle yetiştirilmişler için çok güç… Bildiğimi, hem de doğru bildiklerimi susabilmenin olgunluğu ile,
Sevgilerimle,