Devran

post-title

Devran dediğin döner; hayatın iniş, çıkışları olduğunu kabullenip, bunu yaşamayı reddedenlerden olmamak lazım. Hep kazanan tarafta olabilmek adına, kazanan-mış’ı oynayanların, alkışçılarından çok kendilerini kandırdıklarına inanıyorum. Tiyatronun fıtratında vardır; sahnede bulunan her bir objenin, bir rengin bile bir görevi, vermek istediği bir mesajı olduğuna ilişkin… Hayatın trafiğindeki zikzakların da paralel manada bir işlevi olması gerektiğine inanıyorum ve bu penceren bakarak, devinimi yaratan akışların yönüne olabildiğince önem vermeye çalışıyorum. Bunun yanı sıra da dibi görmeden yapılan sıçramaların da hakkının verilebileceğine pek hürmet etmiyorum. Neden hürmet etmiyorum ? Çünkü dipte, kazanılmayı bekleyen kalıcı zaferlerin olduğunu düşünüyorum. Beraberinde, dibi hazmetmenin, bizleri bir sürece hazırladığını da… İşte tam bu sebeple; dönen bir çarka müdahale edip ne üstte kalmanın hırsına gerek var ne de altta kalmanın telaşına… Yineliyorum; devran bu, döner. Dönecektir… Hepsinin, her birimizin bir vakti var… Tabii burada meziyet; an vurduğunda, olanı hazmedip olgunlukla kucaklayabiliyor olmakta yatıyor. Başımıza geleni de, başımızdan geçeni de sindirebilmekte… En yapılmaması gereken ne peki, biliyor musun ? Görmezden gelmek…Görmezden gelmenin hasarını öngörmemize imkan tanıyan muhakemeyi yapabiliyor olmamız gerektiğini şart koşuyorum. Olmazsa olmaz… Görmeyi ittiğimiz her gerçeğin gölgesinde ne kadar küçülüyor olacağımızın hesabını yapıp, bunun tedbirlerini, etik değerlerimize sığınarak almamız gerekiyor… Çokça gerekçe var gibi… Halbuki; insan olabilmenin yetemediği yer, dokunamadığı kalp yok… Güzel insanlarla çevrelediğimiz kıymetli ömürlerimize,

Sevgilerimle,

E-Bülten

Aboneliği