Marifet soruda mı, cevapta mı (?) derseniz; kuvvetle yanıtlarım ki : soruda... Soruların misyonunun, bir cevap almaktan öte bir yerde konumlandığına inanıyorum. Zihnimizde kendini var eden her soru işareti, bizleri sorgulamaya, düşünmeye itiyor, hatta belki de değişmeye zorluyor.Tecrübenin satın alınamayacak bir bedeli var; ancak, yaşadıklarımızla edinebiliyoruz. Ama kabul edelim; tecrübe adı altında biriktirdiklerimizi de yenilemeden olmuyor. Oluyor da; biraz biraz -old school- kalıyor, o da 'eskisi kadar' işe yaramıyor. Kendini hayli tecrübeli varsayanlarımız için de aldatıcı bilgi olarak, bir sonraki toslama anına kadar sessizce ininde barınmaya devam ediyor. Değişmek güzel... Genişlemek güzel... Esnemek güzel... En güzeli ise gülüp geçmek... Milyonluk soru... Bir noktada, hayat bilmediğiniz yerden soru sorabiliyor. Oldukça olağan... Fıtratında bu var... Tam o noktada;
-Ne ve nasıl- karşılık verdiğimiz / vereceğimiz milyonluk cevabı belirliyor ve işin güzel tarafı, verdiğimiz reaksiyon o günün milyonluk cevabı oluyor... Sonrası mı ? Yanıtla beraber soru, milyonluk değerini kaybediyor. Arkamıza attığımız diğer milyonluk sorular gibi. Cevaplayınca bitiyor...Yarın; başka soru, başka cevap hatta başka bir sen... O zaman anlıyorsun ki meğer ne boşmuş... Büyümek işi bitmiyor, değerli büyüklerim...
Yarınlarda buluşmak dileğiyle...
Sevgilerimle,