Bu hikayeyi duymuş muydunuz, bilmiyorum. Emin olmak için hikayenin alıntısı ile başlıyorum yazıma :
"Aynı trenle geziye çıkan iki adam yolda arkadaş olur. İkisinin de gideceği yer aynıdır ve yolculuk bir hafta sürecektir. Nihayet yedi günün sonunda yolculuk bitmiş ayrılma vakti gelmiştir.
Trene binen ilk yolcu öbür yolcuya der ki:
-Arkadaş, bir haftadır birlikteyiz beni tanıdın mı?
-Hayır, tanıyamadım
-Ben ünlü bir hırsızım ama siz benden de büyük bir hırsız olmalısınız. Bana da bu işin sırrını öğretir misiniz ?
-Nasıl yani?
-Ben yedi gündür her uyuduğunuzda bir şey bulurum umuduyla üzerinizi, mola verdiğimizde ise çantanı didik didik aradım ama hiçbir şey bulamadım. Bu kadar uzun bir yolculuğa boş cüzdan ve hiçbir değerli eşya almadan mı çıktın?
-Değerli bir elmasım ve birkaç da altın akçem var sadece" demiş adam.
-O zaman neden ben bu kadar aramama rağmen onu bulamadım?
-Ne zaman dışarı çıksam elmasımı ve altın akçelerimi senin çantana koydum ve sen benim çantamı yedi gün boyunca karıştırdın ama kendi çantana bakmak aklına gelmedi. Benim çantamı karıştıracağına kendi çantana odaklansaydın aradığını bulmuş olacaktın ama yapmadın.”
Who am I- point, BINGO (!)
Bu tür oyunları seviyorum. Kendimi iyi tanıdığım için, karşımdakini çözümlemek benim için çoğunlukla kolay bir uğraş… Bunu sosyal bir birikim olarak görüyorum ve geri durmuyorum ve prensiplerini suratsızlıkla ispat edenlerin karşısında elastikiyetimle hamlelerimi kolluyorum (Aslında bakarsan artık bu da oldukça demode). Değerlerimizi, an be an, korumak çok zor. Pardon, düzeltiyorum; binlerce olasılığın, hızın, rekabetin olduğu kozmopolit dünyada; değerlerimizi, an be an korumak çok zor. Gücü elinde tutanlar için her şey mümkün iken sınırları kabullenmek ve senden bekleneni yapmak, sürünün peşinden gitmekten başka bir şey değil. Cesaretini işlevsel hale getiremedikten sonra ona sahip olmak neye yarar ki ? (Sahip olup, olmadığın ise ayrı bir soru işareti) Demek istediğim, oyuna çıkmak zorundayız. Oyunda olmak zorundayız. Hem de sıkı bir şekilde… Bir tren yolculuğundayız. Hepimizin birer çantası var ve bizi, biz yapan her şey o çantada diyelim. İlla ki bir an gelecek, arkamızı o çantaya döneceğiz. Evet belki kilitleyeceğiz, belki bantlayacağız, belki kaplayacağız. Bir çok yolu deneyebiliriz ama denediğimiz yöntem kadarını aşacak olanlarımız ile aynı çevreyi paylaşıyoruz. Paylaşmak durumundayız. Muhafaza etmek; inançlarla, kaidelerde, kurallarla bir yere kadar. Ama bir yandan sürdürebilir kılmak… Oldukça muhtemel… Benliğimizi ancak başka bir perspektifte yaşatarak canlı tutabileceğimize inanıyorum. Ancak karşımızdakine yansıtarak gerçek kılabileceğimize…Yani… Diğer bir çantaya da bize ait bir şeyleri koymak, iyi bir fikir olabilir. Kuvvetliysek, haklıysak, inanıyorsak, biliyorsak, sahipsek, konuşalım… Dile getirelim… Durduğumuz yeri belli edelim… Ama her şeyden önce kendi çantamıza odaklanalım. Başkalarının çantamıza girmesine izin vermeyelim, vermeyelim ki devamında bunun sonuçlarını deneyimlemek zorunda kalmayalım. Öngörümüzü aktif kılalım.
E tabi, başkasının çantasında işimiz olmadığını da bilelim !
Sevgilerimle,