-Amma da takıyorsun (!)
-Takmayın yahu! Bakınız; geçtiğimiz haftasonunu bir eğitimde geçirdim, bir tür kişisel gelişim eğitimi... Hepimizin diline pelesenk olmuş Cem Yılmaz esprilerinden dem vurmayacağım çünkü her birimizin kendi üzerine eğilmesi gerektiğine inanıyorum. İnsan dehliz dehliz biriktiriyor anılarını ve hangi yaşanmışlığın, hangi bilinmez bir gelecek zamanda, nerede kendine nefes aldırtacağını kestirmek zor olabiliyor. Bu sebeple, çokça benliğimizle ilişkide olmak, aradığımız cevaplara varabilmek adına oldukça mühim... İyi ki gitmişim. İyi ki başlamışım ama iyi ki de bitirmişim. Kazandığım tecrübemi o 'kamp-vari' zaman diliminde saklı tutmak, tercihim... Devamı geldiğinde ve orada biriktirilenler, dış dünyaya sıçradığında işler karışıyor... Oranın matematiği ile buranınki birbirini tutmuyor. Vegas'ta olan Vegas'ta kalır misali yorumluyorum, sözün kısası... Bir hikaye var, çok severim : "Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, çok da akıllıcalarmış. Etraflarındaki ve okuldaki bilgiler onlara yetmez olmuş. Bir gün, anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş.
Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar. Bilge bütün soruları doğru cevaplamış. Kızlar çok sevinmişler ve annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın yanında kalmışlar.
Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu olmuşlar; ama sonra sıkılmaya başlamışlar. "Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım" diye düşünmüşler.
Kızlardan biri, bir gün "Buldum!" diye sevinmiş. "İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım, 'Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı ölü mü?' 'Ölü' derse kelebeği bırakacağım. 'Canlı' derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabı bilemeyecek."
Bu kız kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış ve sormuş: "Avucumun içinde bir kelebek var; canlı mı ölü mü?"
Bilge cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış, bakmış ve cevaplamış: "Senin ellerinde kızım. Senin ellerinde." (Avucunuzdaki Kelebek'ten)"
Bazen yetinmiyoruz; sorular soruyoruz, keşifler yapıyoruz, belki bir yenisine geçiyoruz ama yetinmiyoruz.
Arayışta mıyız ?
Dışarıya vurduğumuz tatminsizlik neyin su yüzüne çıkması?
Kendimizi yetersiz bulduğumuz için, başkalarının yeterli görmesine ihtiyaç mı duyuyoruz?
İyi olduğumuzu,
Güzel / yakışıklı olduğumuzu,
Haklı veya doğru olduğumuzu duymaya neden gereksinim duyuyoruz?
İnsanın içinde özümseyemediği duygularının; onu, çevresinden bekler duruma taşıdığını düşünüyorum.
Kendi iç sesinin yetemediklerinden başlayan ve iknaya doğru giden bir gayret belki de...
Her şey bize bağlı oysa ki...
Aynı hikayedeki gibi...
Bir yandan her şey, bir yandan da hiçbir şey...
Aslında belki de daha ziyade;
Her şeyin ihtimalinin olduğu bir bolluk içerisinde,
Hiçbir şeyin hafifliği...
Velhasıl... (!)
Cebinizdeki kelebeğe iyi bakın.
O -her şeyin sizin elinizde olduğunu- size veren şey...
Her şeyi size veren...
Tüm ihtimalleri diri tutan...
Bu gücü size veren...
Sevgilerimle,