700 Yıl Sonra Bile Mat
İz bırakmanın ustalığı üzerine bir deneme “Satrancı öyle oyna ki, yedi yüz yıl sonra bile mat diyebilesin.” — Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
İz bırakmanın ustalığı üzerine bir deneme “Satrancı öyle oyna ki, yedi yüz yıl sonra bile mat diyebilesin.” — Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Bir meşe ağacı düşün. Gölgesi geniş, dalları serin, dallarında da palamutlar… Ve bir domuz var sahnede. Karnı aç. Ağacın altına gelip düşen palamutları iştahla mideye indiriyor. Bu sahneye kadar her şey oldukça doğal. Ne de olsa doğanın döngüsü: Ağaç verir, toprak alır. Domuz da işini yapıyor.
Zaman garip bir cambaz. Bazı değerleri inceltip görünmez kılıyor; bazılarınıysa parlatıp abartıyor. Modern yaşamın en sessiz kayıplarından biri de budur: Söylenmemiş sözün ağırlığı. Geçen gün ofiste, kahve molasının kısa kıvrımında bu kaybın tam tersine tanık oldum. İş arkadaşım üzerine konuştuğumuz bir hadisenin ardından tek kelime söyledi: “Edepsiz.” Ve sustu.
Bazı sabahlar, çocukluğumuzun sesiyle uyanırız. Bayram, zamanın unutturmayı unuttuğu bir kıvrımıdır. Dünya dönmeye devam eder, ama bir anlığına bize göz kırpar: “Hatırla,” der, “sen de bir zamanlar sadece vardın. Koşmadan. Yetişmeden. Yeterek.” Bugün o anlardan biri...